Skip to main content

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) 29. Taraflar Konferansı COP 29 bu yıl 11-24 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştiriliyor. COP 29, Finans COP’u olarak adlandırılmakta çünkü konferansın ana gündemi iklim finansmanı konusunda “Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef” (New Collective Quantified Goal) belirlenmesi.

İklim Finansmanı için Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef Nedir?

İklim Finansmanı için Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef, Paris Anlaşması’nın temel amacı olan sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerine göre 1,5°C artışla sınırlamak için sera gazı emisyonlarını azaltmak doğrultusunda ülkelerce verilen ulusal katkı beyanlarının gerçekleşmesi için gereken finansmanın belirlenmesi ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin iklim hedeflerine ulaşmalarının desteklenmesi için yeni belirlenmesi amaçlanan sayısal olarak ifade edilecek finansman miktarını ifade ediyor.

COP 29’un finansmana dair ikinci önemli gündemi ise Paris Anlaşması’nın 6’ncı maddesi kapsamında oluşturulması planlanan karbon piyasasıdır. Sözleşmenin 6’ncı maddesine göre; Taraflar, azaltım ve uyum eylemlerinin iddialılık seviyesini artırmak ve sürdürülebilir kalkınma ile çevresel bütünlüğü teşvik etmek amacıyla ulusal katkılarının uygulanmasında Tarafların gönüllü işbirliği yapmayı tercih edebileceklerini kabul eder.

Sözleşmeye göre iki çeşit karbon ticareti sistemi bulunuyor: Madde 6.2’ye göre ülkeden ülkeye karbon ticareti ve Madde 6.4’e göre uluslararası tek bir karbon piyasası. Bunlara ek olarak 6.8’e göre içeriği tam tanımlanmamış olan piyasa dışı karbon ticaretine ilişkin tartışmalar da COP29’da devam ediyor.

İklim eylemi artık hiç olmadığı kadar acil

Bakü’de gerçekleştirilen konferansın iki ana müzakere başlığı finansman ve karbon piyasaları olduğu için COP 29 Finans COP’u olarak tanımlanıyor. Her ne kadar iki konu için de henüz nihai karar verilmemiş olsa da 17 Kasım’a kadar yapılan müzakereler şunu gösteriyor:

Tüm ülkeler ve finans kuruluşları sözleşmesinin sıcaklık artışını 1,5°C altında tutmak için gereken finansmanın sağlanması konusunda aynı fikirde. Ayrıca hem finansman sağlayacak olan ülkeler hem de özel sektör ve finans kuruluşları bu finansmanın 1,5°C hedefi ile uyumlu Ulusal Katkı Beyanı sunan ve bunu gerçekleştirmek için finansmana ihtiyaç duyan ülkelere verilmesi konusunda da mutabık.

Ancak gerekli finansman tutarı ve bu finansman hedefi için gerekli gelişmiş ülke katkıları hala tartışma konusu.

Türkiye’nin Uzun Vadeli İklim Stratejisi Kömürden Çıkış Öngörmüyor

Türkiye’nin müzakere konumuna baktığımızda ise finansman sağlayacak ülkeler arasında değil, özellikle Akdeniz Havzası’nda bulunması ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelerden olması gerekçeleri ile finansman talep eden ülkeler arasında olduğunu görüyoruz. Ancak bu kapsamda Türkiye’nin mevcut Ulusal Katkı Beyanını ele aldığımızda 2038 yılına kadar emisyonlarını arttırmayı planlayan bir ülke olması sebebiyle bu talebine herhangi bir karşılık bulamayacağını tahmin etmek zor değil. Öte yandan tüm taraflar gibi Türkiye’nin de 2025 yılı Şubat ayına kadar Sözleşmenin amacı ile uyumlu, iddialı ve gerçekçi yeni bir ulusal katkı beyanı sunması için bir fırsatı var.

Henüz Türkiye yeni Ulusal Katkı Beyanını sunmadığı için finansman talebine ilişkin analizi ancak COP 29’da açıkladığı Uzun Vadeli İklim Stratejisi üzerinden değerlendirebiliyoruz.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından yapılan sunumda Bakan sözlerine Türkiye’nin emisyonlarının büyük ölçüde enerji sektöründen kaynaklandığını ifade ederek ve ülkenin iklim değişikliğini önleme ve uyuma ilişkin sorumluluklarını yerine getireceğini vurgulayarak başladı.

Ancak sunumunun devamında yalnızca sektörel emisyon önleme planlarından bahsetti. Teknolojik gelişmelere ve en iyi teknolojilerden yararlanma planlarına bağlı olarak 2053 yılına kadar emisyonların çelik sektöründe %99, çimento sektöründe %93, gübre sektöründe %100 oranında önleneceğini ifade etti.  Enerji sektörüne ilişkin ise birincil enerji arzında yenilenebilir enerji oranının %50’ye ve nükleer enerji oranının ise %30’a yükseltileceğinden bahsederken, net emisyon azaltımına dair hiçbir ifade kullanmadı.

Uzun vadeli iklim stratejisi incelendiğinde ise doğrudan emisyon azaltım hedeflerine dair net bir ifade bulunmadığı, Türkiye’nin emisyonlarının %26’sına neden olan fosil yakıtlı (kömür ve doğalgazlı) termik santrallere dair herhangi bir azaltım beyanı içermediği görülüyor. Tüm bunların yanı sıra Uzun Vadeli İklim Stratejisinde, stratejinin temel aldığı politika belgeleri arasında 2022-2025 Ulusal Enerji Planına da yer verildiği görüldü. Ulusal Enerji Planı,  2030 yılına kadar 1,7 GW yeni kömürlü termik santral dahil edileceği planını da içeriyor. Yani Türkiye, güçlü bir azaltım hedefi için yeni kömürlü termik santral yapmamaya ve mevcut santralleri belli bir plan çerçevesinde kapatmaya yönelik hiçbir adım atmazken, tam tersine elektrik üretiminde kömür kullanımını arttırmayı hedefliyor.

Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında Türkiye’nin 2025 yılında BMİDÇS’e sunacağı yeni Ulusal Katkı Beyanında, Uzun Vadeli İklim Stratejisi ve mevcut Ulusal Katkı Beyanının aksine, mümkün olan en üst seviyede net emisyon azaltımı taahhüt etmesi, yeni kömürlü termik santral yapmayacağına ve mevcut kömürlü termik santrallerden çıkışa dair planını da Ulusal Katkı Beyanına dahil etmesi uluslararası iklim finansmanına ulaşması için bir şans yaratacak.

Projelerin Hava Kalitesine Etkisi İklim Finansmanında Bir Kriter Olacak

14 Kasım Perşembe günü düzenlenen “Altyapı Yatırım Finansmanına nefes aldırmak:  Sağlık, hava kalitesi, iklim ve doğanın entegrasyonu” başlıklı yan etkinlikte Dünya Sağlık Örgütü’nün liderliğinde uluslararası kalkınma bankaları, Şehirler İttifakı ve COP30 ev sahibi Brezilya’dan konuşmacılar bir araya geldi.

Dünya Sağlık Örgütü Eş Başkanı ve Ortak Havamız girişimi eski baş bilim insanı Soumya Swaminathan, DSÖ’nün hava kirliliğinin sebep olduğu hastalıkları ve ölümleri ortaya koyduğunu, buna göre her yıl dünya genelinde 7 milyon insanın hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtti. Hava kirliliğinin en önemli kanser sebeplerinden biri olduğundan bahsetti. Hava kirliliğine sebep olan yani bizi öldüren tüm faaliyetlerin iklim değişikliğine de sebep olduğunun bilimsel olarak da açık olduğunun altını çizen Swaminathan, bu sebeple hava kirliliğini iklim değişikliğinden ayrı düşünemeyeceğimizi söyleyerek, Paris Anlaşmasının amacına ulaşmakla temiz hava hakkını sağlamanın aslında aynı yollardan geçtiğine dikkat çekti. Swaminathan bu sebeple NDC’lere devletlerin hava kalitesinin iyileştirilmesine dair taahhüt ve planlar eklemesi gerektiğini söyledi.

Uluslararası Kalkınma Bankaları KfW ve Asya Altyapı Yatırım Bankası ile Brezilya Kalkınma Bakanlığı temsilcileri de yatırım finansmanında hava kirliliği ve iklim değişikliği arasındaki bağı göz önünde tutarak finansman sağlanacak yatırımların sağlığa, hava kalitesine, iklime ve doğaya etkilerinin detaylı şekilde inceleceğini, halk sağlığını, hava kalitesini dolayısı ile iklimi olumsuz etkileyen hiçbir yatırıma finansman sağlanmayacaklarını belirttiler.

BM Genel Kurulu Eski Başkanı ve Şehirler İttifakı Başkanı Maria Fernanda Espinosa Garces ise Hava Kalitesinin halk sağlığını özellikle şehirlerde oldukça olumsuz etkilediğini, hava kalitesini olumsuz etkileyen tüm unsurların da iklim değişikliğine neden olduğunu, bu çerçevede tüm şehirlerin hava kirliliğini DSÖ’nün önerdiği kılavuz değerlerin altında tutmak için bir araya gelmelerinin de önemini vurguladı.

Hava kalitesini olumsuz etkileyen etmenlerin başında fosil yakıtların yakılması geliyor. Fosil yakıtlar aynı zamanda dünya genelinde en çok sera gazına neden olan etmen olarak iklim krizi ile mücadelede öncelikli.

Temiz Hava Hakkı Hukuk Danışmanı

Av. Pınar Gayretli

E-Bülten

E-posta adresinizle e-bültenimize kayıt olarak yaklaşan etkinliklerimiz, haberler, raporlarımız ve daha birçok konudan anında haberdar olabilirsiniz.